Göz Muayenesi Kim Yapar? Siyaset Biliminin Merceğinden Bir Bakış
Bir siyaset bilimci olarak her şeyden önce gücü, iktidarı ve görünmeyeni anlamaya çalışırım. “Göz muayenesi kim yapar?” sorusu ilk bakışta basit bir tıbbi sorudur; ancak derinlemesine düşündüğümüzde bu soru, toplumun iktidar düzenini, bilgi otoritesini ve vatandaşlık ilişkilerini yeniden okumamıza olanak tanır. Çünkü kim “görür”, kim “bakma hakkına sahiptir” ve kim “görülür” — bunlar her toplumun siyasal anatomisini belirleyen temel sorulardır.
İktidarın Gözleri: Kim Kimi Görür?
Siyaset bilimi, iktidarı sadece baskı aracı olarak değil, aynı zamanda bir görme rejimi olarak da ele alır. Devlet, tıpkı bir göz doktoru gibi toplumu muayene eder: vatandaşların davranışlarını, kimliklerini ve niyetlerini gözlemler. Foucault’nun “panoptikon” metaforunda olduğu gibi, gözetleyen göz her yerde, ama görünmezdir.
Bir göz muayenesi sırasında doktorun rolü neyse, modern toplumda devletin rolü de odur: “görme gücünü” düzenlemek, kimin neyi görebileceğine karar vermek. Göz muayenesi kim yapar? sorusu böylece bir başka anlam kazanır: Aslında bu muayeneyi toplumun tamamı, ama özellikle de iktidar kurumları yapar.
Kurumlar: Görmenin Bürokratik Hiyerarşisi
Modern dünyada her görme eylemi kurumsallaşmıştır. Okullar, medyalar, hastaneler, güvenlik aygıtları — hepsi belirli bir “göz politikası” yürütür.
Tıpkı bir hastanın göz muayenesine girdiğinde otoriteye teslim olması gibi, vatandaş da devlete bakarken aynı teslimiyeti yaşar. Kim “gözlük” verir? Kim “görme yeteneğini düzeltir”? İşte burada kurumların rolü devreye girer.
Devlet, tıpkı bir optometrist gibi, vatandaşın ne kadar “net” görebileceğine karar verir. Eğitim sisteminden medya düzenine kadar her alan, ideolojik bir mercekten geçirir bilgiyi. Böylece toplum, gözleri açık ama bilinci yönlendirilmiş bir biçimde yaşamaya başlar.
İdeoloji: Görme Biçimlerini Şekillendiren Güç
Hiç fark ettiniz mi? Göz muayenesi sırasında doktor, size hangi harfe bakacağınızı söyler; siz o harfi yorumlarsınız. Aynı şekilde ideoloji de bireye hangi gerçekliğe “bakması gerektiğini” dayatır. İdeoloji, bir nevi “toplumsal lens”tir. Kimileri bu lensi stratejik biçimde yönetir, kimileri ise o lensin etkisiyle dünyayı bulanık görür.
Erkek egemen sistemlerde, bakış genellikle stratejik ve kontrol odaklıdır — “gözetmek”, “analiz etmek”, “hakim olmak” eğilimi baskındır.
Kadınların siyasal ve toplumsal katkısı ise genellikle demokratik katılım ve empatik görme biçimiyle ilgilidir. Kadınlar dünyayı yalnızca gözlemlemez; onunla etkileşime geçer, anlam üretir.
İşte bu iki bakışın sentezi, çağdaş siyasetin en derin krizini ve aynı zamanda en büyük potansiyelini oluşturur.
Vatandaşlık: Görme Hakkının Politikası
Bir toplumda “görme hakkı” herkes için eşit midir? Kimler gözlük alabilir, kimler kör kalmaya mahkûmdur?
Vatandaşlık, yalnızca oy verme hakkı değil, aynı zamanda “görülme” ve “görme” hakkıdır.
Bir hastanede doktorun önüne oturan hasta, devlete güvenmek zorundadır; ama aynı zamanda devletin gözünden de görünür hale gelir. Bu durum, modern siyasetin çift yönlü doğasını açıkça gösterir: Görmek kadar, görülmek de politik bir eylemdir.
Eril Stratejiler ve Dişil Katılımın Kesiştiği Nokta
Siyasetin eril doğası, görmeyi bir güç eylemine dönüştürür. “Ben seni görüyorum” demek, “Seni kontrol edebilirim” anlamına gelir.
Oysa dişil siyaset yaklaşımı, “Birlikte görebiliriz” der. Katılımcı demokrasi, gözün sahipliğini değil, paylaşımını savunur. Göz muayenesi kim yapar? sorusu bu noktada dönüşür: Belki de göz muayenesi sadece doktorun değil, toplumun tamamının kolektif bir eylemidir.
Kadınların diyalog, katılım ve eşitlik odaklı “görme” biçimleri, erkeklerin stratejik analiz kabiliyetiyle birleştiğinde, hem bireysel hem toplumsal vizyon güçlenir.
Sonuç: Görmek, Yönetmektir
Siyaset biliminin klasik ilkesi şudur: “Görmek, bilmek; bilmek, yönetmektir.”
Ancak modern toplumda artık soru şudur: Kim kimi görüyor? Kim görme hakkını elinde tutuyor?
Göz muayenesi teknik olarak bir doktor tarafından yapılır; ama metaforik olarak, her birey ve her kurum bu muayenenin içindedir.
Her vatandaş, her medya organı, her devlet politikası bir “göz muayenesi” sürecine katkı sağlar — kimileri ışığı artırır, kimileri karartır.
Provokatif Son Soru
Bugün siz, hangi lensle bakıyorsunuz?
Devletin reçetesini mi kullanıyorsunuz, yoksa kendi merceğinizi mi üretiyorsunuz?
Belki de gerçek siyaset, kimin baktığı değil, kimin gözlüğüyle bakıldığı meselesidir.
O halde tekrar soralım: Göz muayenesi kim yapar?
Cevap, hepimizin içinde saklı olan o politik bakışta gizli.